DEVAM: 2. Namaz
Vakitleri
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ
سَلَمَةَ
الْمُرَادِيُّ
حَدَّثَنَا
ابْنُ وَهْبٍ
عَنْ أُسَامَةَ
بْنِ زَيْدٍ
اللَّيْثِيِّ
أَنَّ ابْنَ
شِهَابٍ
أَخْبَرَهُ
أَنَّ عُمَرَ
بْنَ عَبْدِ الْعَزِيزِ
كَانَ
قَاعِدًا
عَلَى
الْمِنْبَرِ
فَأَخَّرَ
الْعَصْرَ
شَيْئًا
فَقَالَ لَهُ
عُرْوَةُ
بْنُ
الزُّبَيْرِ
أَمَا إِنَّ
جِبْرِيلَ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
قَدْ
أَخْبَرَ
مُحَمَّدًا
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
بِوَقْتِ الصَّلَاةِ
فَقَالَ لَهُ
عُمَرُ
اعْلَمْ مَا
تَقُولُ
فَقَالَ عُرْوَةُ
سَمِعْتُ
بَشِيرَ بْنَ
أَبِي مَسْعُودٍ
يَقُولُ
سَمِعْتُ
أَبَا
مَسْعُودٍ
الْأَنْصَارِيَّ
يَقُولُ
سَمِعْتُ
رَسُولَ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَقُولُ
نَزَلَ
جِبْرِيلُ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَأَخْبَرَنِي
بِوَقْتِ
الصَّلَاةِ فَصَلَّيْتُ
مَعَهُ ثُمَّ
صَلَّيْتُ
مَعَهُ ثُمَّ
صَلَّيْتُ
مَعَهُ ثُمَّ
صَلَّيْتُ مَعَهُ
ثُمَّ
صَلَّيْتُ
مَعَهُ
يَحْسُبُ بِأَصَابِعِهِ
خَمْسَ
صَلَوَاتٍ
فَرَأَيْتُ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
صَلَّى
الظُّهْرَ
حِينَ
تَزُولُ
الشَّمْسُ
وَرُبَّمَا
أَخَّرَهَا
حِينَ
يَشْتَدُّ
الْحَرُّ
وَرَأَيْتُهُ
يُصَلِّي
الْعَصْرَ
وَالشَّمْسُ
مُرْتَفِعَةٌ
بَيْضَاءُ
قَبْلَ أَنْ
تَدْخُلَهَا
الصُّفْرَةُ
فَيَنْصَرِفُ
الرَّجُلُ
مِنْ
الصَّلَاةِ
فَيَأْتِي ذَا
الْحُلَيْفَةِ
قَبْلَ
غُرُوبِ
الشَّمْسِ
وَيُصَلِّي
الْمَغْرِبَ
حِينَ
تَسْقُطُ
الشَّمْسُ
وَيُصَلِّي
الْعِشَاءَ
حِينَ
يَسْوَدُّ
الْأُفُقُ وَرُبَّمَا
أَخَّرَهَا
حَتَّى
يَجْتَمِعَ النَّاسُ
وَصَلَّى
الصُّبْحَ
مَرَّةً بِغَلَسٍ
ثُمَّ صَلَّى
مَرَّةً
أُخْرَى
فَأَسْفَرَ
بِهَا ثُمَّ
كَانَتْ
صَلَاتُهُ
بَعْدَ
ذَلِكَ
التَّغْلِيسَ
حَتَّى مَاتَ
وَلَمْ
يَعُدْ إِلَى
أَنْ يُسْفِرَ
قَالَ
أَبُو دَاوُد
رَوَى هَذَا
الْحَدِيثَ
عَنْ
الزُّهْرِيِّ
مَعْمَرٌ
وَمَالِكٌ وَابْنُ
عُيَيْنَةَ
وَشُعَيْبُ
بْنُ أَبِي حَمْزَةَ
وَاللَّيْثُ
بْنُ سَعْدٍ
وَغَيْرُهُمْ
لَمْ
يَذْكُرُوا
الْوَقْتَ
الَّذِي صَلَّى
فِيهِ وَلَمْ
يُفَسِّرُوهُ
وَكَذَلِكَ أَيْضًا
رَوَى
هِشَامُ بْنُ
عُرْوَةَ
وَحَبِيبُ
بْنُ أَبِي
مَرْزُوقٍ
عَنْ
عُرْوَةَ نَحْوَ
رِوَايَةِ
مَعْمَرٍ
وَأَصْحَابِهِ
إِلَّا أَنَّ
حَبِيبًا
لَمْ
يَذْكُرْ بَشِيرًا
وَرَوَى وَهْبُ
بْنُ
كَيْسَانَ
عَنْ جَابِرٍ
عَنْ النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَقْتَ
الْمَغْرِبِ
قَالَ ثُمَّ
جَاءَهُ
لِلْمَغْرِبِ
حِينَ
غَابَتْ
الشَّمْسُ يَعْنِي
مِنْ الْغَدِ
وَقْتًا
وَاحِدًا وَكَذَلِكَ
رُوِيَ عَنْ
أَبِي
هُرَيْرَةَ
عَنْ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ ثُمَّ
صَلَّى بِيَ
الْمَغْرِبَ
يَعْنِي مِنْ
الْغَدِ
وَقْتًا
وَاحِدًا
وَكَذَلِكَ
رُوِيَ عَنْ
عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
عَمْرِو بْنِ
الْعَاصِ
مِنْ حَدِيثِ
حَسَّانَ
بْنِ عَطِيَّةَ
عَنْ عَمْرِو
بْنِ
شُعَيْبٍ
عَنْ أَبِيهِ
عَنْ جَدِّهِ
عَنْ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
İbnİ Şihab'ın Usame b.
Zeyd el-Leysi'ye bildirdiğine göre; Ömer b. Abdil-Aziz (bir gün) minberde
oturmakta idi. Bu yüzden ikindiyi birazcık geciktirdi. Bunun üzerine Urve b.
Zübeyr kendisine: Dikkat et, Cebrail (aleyhisselam), Muhammed (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'e namaz vakit(leri)ni haber verdi, demiş. Ömer de Ona:
Söylediğini iyi bil karşılığını vermiştir. Bu sefer Urve: Ben Beşir b. Ebi
Mes'ud'dan işittim; O da Ebu Mes'ud el-Ensari'den duymuş; Ebu Mes'ud demiş ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Cebrail indi ve bana namaz
vaktini haber verdi. Ben de onunla namaz kıldım. Sonra (yine) onunla namaz
kıldım, sonra (yine) onunla namaz kıldım, sonra (yine) onunla namaz kıldım,
sonra (yine) onunla namaz kıldım" buyuruyor, parmakları ile de beş namazı
sayıyordu.
(Ebu Mes'ud devamla
şöyle dedi): Resuluılah'ı öğle namazını güneş batıya eğildiği zaman kılarken
gördüm. Hava sıcak olduğu zaman ise, bazan biraz geciktirirdi. İkindiyi güneş
sararmadan önce beyaz ve yüksek bir halde iken kıldığını gördüm. Bir kimse
(ikindi) namazından çıkar ve güneş batmadan önce Zul-Huleyfe'ye gelirdi.
Resulullah (Sallallahu leyhi ve Sellem) akşam güneş battığı, yatsıyı da ufuk
karardığı zaman kılardı. Bazan da insanların toplanması için geciktirirdi.
Sabahı bir sefer alacakaranlıkta, başka bir sefer de ortalık ağarınca kıldı.
Bundan sonra, Efendimizin sabah namazı, ölünceye kadar alaca karanlıkta oldu,
bir daha ortalık, ağarınca kılmadı.
Ebu Davud dedi ki: Bu
hadisi Zuhri'den, Ma'mer, Malik ve İbni Uyeyne, Şuayb b. Ebi Hamza, Leys b.
Sa'd ve başkaları da rivayet etti. Bunların hiç biri Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in namaz kıldığı vakit(ler)i zikretmediler ve açıklamadılar.
Aynı şekilde, Hişam b. Urve ve Habib b. Ebi Merzuk da Urve (b. Zübeyr)'den
Ma'mer ve Ashabının rivayetleri gibi rivayet ettiler. Ancak Habib Beşir'i
zikretmedi. Vehb b. Keysan da Cabir kanalıyla Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'den akşamın vaktini rivayet etti. (Bu rivayette Cabir) şöyle dedi:
Sonra (Cebrail) ertesi günü güneş battığı zaman tek vakit olarak akşam için
geldi.
Ebu Davud devamla şöyle
dedi: Ebu Hureyre vasıtasıyla Peygamber (s.a.v.)'den aynı şekilde rivayet
edilmiştir. (Bu rivayette) Resulütlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Sonra bana akşamı (yani ertesi günü
-tek vakit olarak- ) kıldırdı" buyurdu,
Abdullah b. Amr
b.el-As'dan Hassan b. Atiyye'nin hadisi, Amr b. Şuayb'dan; O babasından, O da
dedesinden Ebu Hureyre ve Cabir'in rivayetleri gibi rivayet edilmiştir.
Diğer tahric: Buhari,
mevakit; İbn-i Mace, salat
AÇIKLAMA: Devlet başkanına imam denir ve imamlar,
ümmetin lideri, devletin başkanı olması hasebiyle devletin özel işlerini de
camilerdeki mimberlerden ümmete hutbe ile irad ederlerdi. Bu alışkanlık ve dini
örfün gereği Ömer b. Abdülaziz'in o gün ikindi olmasına rağmen hutbeye çıkışı
yorulup oturuşu, devlete ait özel durumu halkına iletmek için olsa gerektir.
Olay,
Hz. Peygamber'in "ümmetim ikindiyi güneşin sararmasına, akşamı yıldızların
çoğalmasına, kadar te'hir etmiyorsa hala o ümmetimde hayır vardır"
hadisini duyan ve bilen bir kişinin emiru'l-mü'minini ikaz etmesinden başka bir
şey değildir.
Hadis-i
şeriften de anlaşıldığına göre Halife Ömer b. Abdülaziz minberde otururken
ikindinin vakti girince kalkıp hemen namazı kıldırmamış biraz geciktirmiş.
Cemaat içerisinde bulunan Urve b. Zübeyr bu durumu hoş karşılamayarak kendisini
uyarmış ve Ebu Mes'ud el-Ensari tarafından rivayet edilen Hz. Cebrail'in,
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e namaz vakitlerini öğrettiği hadiseyi
nakletmiştir. Halife'nin namazı te'hiri, Nevevi'nin dediği gibi ya Cebrail'in
imameti ile ilgili haber kendisine ulaşmadığından, ya da vakit çıkmadıkça
namazın te'hirini caiz gördüğünden dolayıdır. Çünkü Rafii'nin de işaret ettiği gibi
Ömer bin Abdülaziz gibi kişiler, bile bile efdali terk etmezler. Hz. Urve'nin
kendisine ihtarda bulunması ikindiyi Cebrail'in kıldırdığı faziletli vakitten
geriye bırakmasındandır. Bu Hadis-i Şerif de bundan önceki hadiste olduğu gibi
namaz vakitlerini bildirmektedir. Ancak o hadiste Peygamber Efendimiz Cebrail
(aleyhisselam)'ın hangi namazı hangi vakitlerde kıldırdığını teker teker
bildirdiği halde, bu rivayette açıklanmamış, sadece Cebrail'in kendisine beş
defa namaz kıldırdığını söylemekle iktifa etmiştir. Buna mukabil, Ravi
Resulullah'ın namaz kıldığı vakitleri haber vermiştir. Buna göre Efendimiz
genellikle öğleyi güneş batıya yönelir yönelmez kılmış, fakat hava sıcak olduğu
bazı zamanlarda te'hir etmiştir. İkindi namazının vakti de güneş daha sararmadan
hararet ve ışığı varkendir. Akşam, güneş batınca yatsıida, ufuk kararınca
kılınır. Ancak Efendimiz bazı günler yatsıyı tehir etmiştir. Sabah namazını
ise, ekseriyetle alaca karanlıkta kılmış, bazan da ortalığın ağardığı vakitte
kılmıştır. Bu, sabah namazını alaca karanlıkta kılmayı efdal gören Şafii,
Maliki ve Hanbelilerin görüşünü takviye etmektedir. Sabah namazını ortalık
ağarınca (güneş doğmadan) kılmayı, daha faziletli sayan Hanefiler ise,
"Sabahı aydınlığa bırakınız. Çünkü onun ecri daha büyüktür" hadis-i
şerifini esas almışlardır. Resulullah'ın bu namazı alaca karanlıkta kılması
kendi fiili, ortalık ağarınca kılınmasını emretmesi de ümmetine ait bir emri
olması mümkündür.
Müellif,
hadis-i şerifin devamında başka isnadlara ve farklı rivayetlere de işaret etmiş
ve şarihler bu rivayetlerle ilgili hayli tafsilat vermişlerdir. Ancak biz bu
bilgileri buraya almaya lüzum görmedik.